I Occasionally Sunk Face
I Occasionally Spit Up Blood
Occasional In A Sentence

French Translation of “occasionally” The official Collins English-French Dictionary online. Over 100,000 French translations of English words and phrases. I turned to blogging as a way to journal and share my travels, the books I read, corners of my house, small celebrations and anything else that appeals to me. Define occasionally. Occasionally synonyms, occasionally pronunciation, occasionally translation, English dictionary definition of occasionally. Sometimes definition: 1. On some occasions but not always or often: 2. On some occasions but not always or often: 3. The word occasionally means 'sometimes'—more than once, and probably a few times. West's character had many suitors in her films, so she certainly didn't want them coming to see her at various times; they might have run into each other.

Definition of occasionally in English Turkish dictionary

ara sıra

Onlar beni ara sıra ziyaret ettiler. - They visited me occasionally.

Robert ara sıra beni ziyaret eder. - Robert occasionally visits me.

bazen

Poker meaning in tamil. Bazen işler planlandığı gibi gitmez. - Occasionally, things don't go as planned.

Bu şehirde ciddi bir su sıkıntısı var, yani biz bazen banyo olmaktan vazgeçmeliyiz. - There is a severe shortage of water in this city, so we must give up having a bath occasionally.

zaman zaman

Tom zaman zaman Mary'yi anne babasının evinde ziyaret eder. - Tom occasionally visited Mary at her parents' house.

Fibonacci sayıları doğada zaman zaman görünür. - Fibonacci numbers show up occasionally in nature.

nadiren

ara ara

arada sırada

arada bir

sık görülmeyen

Related Terms

occasion

fırsat

Uygun bir fırsat varsa, sizi onunla tanıştıracağım. - If there is a suitable occasion, I'll introduce you to him.

Bu mutlu bir fırsat değil. - It's not a happy occasion.

occasion

vesile

Onun her vesileyle büyük konuşmasından nefret ediyorum. - I hate his talking big on every occasion.

Çeşitli vesilelerle onunla karşılaştım. - I've met him on several occasions.

occasion

durum

Onun hikayesi durum için uygun değildi. - His story wasn't appropriate for the occasion.

Konuşman duruma uygundu. - Your speech was appropriate for the occasion.

occasional

nadiren

Yarınki hava güneşli ve nadiren yağışlı olmalı. - Tomorrow's weather should be sunny with occasional rain.

occasion

özel durum

Ben sadece özel durumlarda kravat takarım. - I only wear a tie on special occasions.

Özel durumlar dışında asla içmez. - He never drinks except on special occasions.

occasion

{i}ortam

Onun konuşması ortam için uygundu. - His speech was suitable for the occasion.

Tom özel ortamlarda sadece takım elbise giyer. - Tom only wears a suit on special occasions. Hillbilly casino memphis tn.

occasional

{s}ara sıra meydana gelen

occasional

arada sırada olan

occasional

bazen

Bazen işler planlandığı gibi gitmez. - Occasionally, things don't go as planned.

Öğretmenler bazen öğrencilerinin stres atmasına izin vermeliler. - Teachers should occasionally let their students blow off some steam.

occasional

{s}fırsat düştükçe yapılan

occasion

zaman

O, zaman zaman dedektif hikayeleri okur. - He reads detective stories on occasion.

O zaman zaman iş gezilerinin dışında çok seyahat etmez. - He doesn't travel much apart from occasional business trips.

occasion

firsat

occasion

gerekçe

occasion

gerek

occasion

önemli gün

occasion

sebebi olmak

occasion

meydan

occasional

{s}ara sıra olan

Midemde ara sıra olan ağrılar var. - I have occasional pains in the stomach.

occasion

{i}sebep

occasion

ihtiyaç

occasion

olay

Bugünkü büyük olay nedir? - What's the big occasion today?

occasion

sıra

Onlar beni ara sıra ziyaret ettiler. - They visited me occasionally.

Midemde ara sıra olan ağrılar var. - I have occasional pains in the stomach.

occasion

münasebet

occasion

lüzum

occasion

hal

occasion

icap

occasion

özel olay

occasion

on occasion ara sıra

occasion

mahal

occasion

neden

occasion

hatıralık

occasion

elverişli durum

occasion

uygun zaman

occasion

{i}zaman: I wasn't there on that occasion. O zaman orada değildim

occasion

gereklik

occasion

fırsat düştükçe

occasion

vesile olmak

occasion

(Sosyoloji, Toplumbilim)gerkçe

occasion

take the occasion durumdan faydalanmak

occasion

I Occasionally Sunk Face

{f}-e yol açmak

occasion

sebep ol

occasion

{i}şatafatlı kutlama

occasion

Iüzum

occasion

sebep/durum/sıra/fırsat

occasional

occasionally ara sıra

I Occasionally Spit Up Blood

occasional

occasional chair takımdan ayrı sandalye

occasional

Occasional In A Sentence

belirli bir fırsat dolayısıyle yapılan